
GEÇİT Ben Kaybolmadan Önce (Atila Yüksel)
Hayatın Bazen Çok Kısa Olduğu Söylenir
Öyle ki, birkaç saniyeye sığacak kadar. Ancak, dolu ya da boş, kısa ya da uzun tüm hayatlar gerçekte tekdir. An değişir, ad değişir, yer değişir ama yaşanan şey tek bir akıştan ibarettir. Her akış öze dönmek, eve dönmek içindir. Akış insan olmanın kaçınılmaz, ayrılmaz paydasıdır. “Pay”da ise sadece yarım kalmamak vardır. İnsan doğuştan yarımdır. Diğer yarısını aramalıdır. Üç seçeneği vardır: Aynı kalmak için direnebilir… Mevcut durumunu dönüştürebilir… Ya da eleyebilir…
Her ne kadar kendiyle kalsa da çevresiyle büyür insan. Ta ki gördüğü her şeyin kendine, kendinin de gördüğü her şeye ait olduğunu anlayana kadar. Ben olmak istiyorsa ki ister, karşı tarafa ihtiyaç duyar. Olgunlaşmadan nefes alamaz. İllüzyon korkular, gelenekler ve inançlardan kafasını çıkarsa bile insan, aldığı enerjiyi geri veremezse, boşaltamazsa, yönünü şaşırmadan duramaz. Gerçeğin, hayalin içine nüfus etmesi ve insanlığını bulma serüvenidir hayat…
Kitabın girişinden kısa bir alıntı yaptım yukarıda. Aşağıda kitabın arka kapağını okuyabilirsiniz.
Rıza hiç istemediği bir kavşaktadır. Bir insanın yaşamına son vermesi istenmektedir. Bulanıklık sarmalamıştır varoluşunu. Hakikati arayışında olduğunun bilincinde değildir. Girdiği yolun insan olmak adına yüründüğünü görmemektedir. Edward, aynı yolu güya Rıza’dan bağımsız yürümektedir. Ancak, İrce denen ülkede olmasına karşın Edward, Rıza’dan bağımsız değildir.
Bu iki insan, kendine ait bir yaşam mı sürüyor? Yoksa adlarına yazılmış aynı yaşamın izini mi sürüyorlar? Rıza’nın hayatı niceleriyle kesişiyor. Ve o kesişmeler Rıza’yı kendi kılıyor. Kötü diye bir şey yok yaşamda. Bunu anlıyor…
